24 Ağustos 2012 Cuma

Denizatı ile Kelebeğin Aşkı...


Nedense duyularımızdan en çok görme duyumuzu kullanıyoruz. Önce dış görünüşe bakıyor, sonra ne olduğunu, nasıl olduğunu düşünmüyor muyuz ?
iyi ya da kötü olanı, bize uygun olup olmadığını sonradan sorgulamaya başlamıyor muyuz ?
İşte denizatları da beni ilk görünüşüyle etkilemişti..

Ben bir kelebek olarak doğmuşum, "Greta oto" yani "şeffat kanatlı kelebek"tim. Bütün kelebekler gibi her gün yeniden doğmaya ve o günümü yaşamaya ve hep kendim olmaya çalışıyordum. Şeffaflığım buradan geliyor olsa gerek.

İnsanların "midemde kelebekler uçuyor "diye tabir ettiği günlerden birini yaşıyor, masmavi bir denizin üzerinden o gece sanki hiç ölmeyecekmişçesine uçuyordum da uçuyordum. İşte o gün denizatını gördüm. Denizin altında kıyıya yakın bir yerde, yosunların arasındaydı. Kuyruğu ile sıkıca bir deniz yosununa tutunmuş yavaşça bir diğerine süzülüyordu. Bir şövalye gibi kaldırdığı dik göğsü ile kendinden o kadar emin yürüyordu ki onu görmek bile kendimi güvende hissettiriyordu. Bir anda onu izlediğimi fark etmiş gibi başını yukarı kaldırdı ve göz göze geldik. "Beni gördü !!! " diye sevinçten bir çığlık attım. Denizatı beni gördü, deniz atı beni gördü. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Çünkü denizatı da beni görmüştü.

Öldüm, ertesi gün yeniden doğdum ve denizatını bulmak için yine minicik şeffaf kanatlarımı çırpmaya başladım. Yorulunca bir yeşil otun üzerinde ve ya bir çiçeğin üzerinde dinleniyordum. Aklıma yemek yemek bile gelmiyordu. Bir tek denizatını, bana baktığı anı düşünüyordum. Aşık olmuştum anlayacağınız.  Yolda arkadaşlarıma anlatıyordum denizatını. Kimisi beni dinliyor kimi ise bu aşkın imkansızlığından bahsediyordu. Hayır imkansız değildi o da beni görmüştü, beni sevecekti... Sadece zamana ihtiyacımız vardı. Benim ise sadece bir günüm.


Biraz daha uçtuktan sonra yine denizatının olduğu yere geldim. Onu görebilmek için o kadar çok kanat çırpıyordum ki yorgunluğumu size anlatamam. Ordaydı ve başını yine kaldırdı. Bu kez bana bakmak için. Eminim... inanmıyor musunuz bana ? Bakın başını kaldırmış  Jhala bana bakıyor.

Onu biraz daha görebilmek için arada bir karaya uçuyor, ayaklarımı yakan sıcak kumların üzerinde biraz dinleniyor sonra tekrar denizatını görebileceğim yere, denizin üstüne uçuyordum.  Denizatı ise arada bir başını kaldırıp bana bakıyor, gülümsüyordu. Gülümsüyor dedim. Neden inanmadınız? Denizatları gülümseyemez mi sandınız?  Siz ne sandınız denizatını ? Siz ne bilirsiniz ki onlar hakkında?  o kadar kusursuz ki denizatı, o kadar vakur ve o kadar yumuşak kalpli ki, hem kadınına doğumda bile yardım ediyor. Bunu biliyor muydunuz?  İnsanlarda bile yok bu özellik !
Kızdım size, denizatı gülümser işte...

Günler, aylar ve yıllar geçti. Ben her gün tekrar doğup,  her gün kilometrelerce yol uçtum denizatını görebilmek için.
Bir gün eski bir arkadaşım yolumu kesti. Bana denizatını görmeden önce farklı yerlere uçtuğumda gördüğüm insanların ellerindekine benzer bir kitaba  uçacağımızı söyledi. Onunla gitmek istemedim çünkü denizatı beni bekliyordu.  Arkadaşım ısrar edince kıramadım.

O önde ben arkada, denizatına gitmek için uçtuğum mesafeden daha kısa bir uçuş yaptık. Sonra çimleri sararmaya yüz tutmuş, ortancaların kuruduğu, koltuktaki minderlerin renginin güneşten sarardığı küçük bir bahçeye geldik ve arkadaşımın bana bahsettiği  o kitabın üzerine konduk. Kitabın adını çok sevdim "denizatı"... arkadaşıma önce kızmıştım ama şimdi ona sarılmak istiyordum. 

Merakla kitabın sayfalarını çevirmeye başladım. Okudukça hem merakım hem de hayal kırıklığım artıyordu.
".... dış görünümleri ve son derece özel bir tasarıma sahip olan genel yapıları ile dikkat çekici canlılardır. Denizatları genellikle kıyı şeridinde yosunların ve diğer bitkilerin arasında yaşarlar ve o bölgeden hiç ayrılmazlar."  Nasıl yani ??? benim oraya geri geleceğimi bildiği için beni hep orda beklemiyor muydu ?

"... Sahip oldukları koruyucu kemiksi bir zırh bu hayvanları tehlikelerden korur. Zırh o kadar sağlamdır ki, kurumuş ölü bir denizatını elinizle kırmanız neredeyse imkansızdır." oysa ne kadar güçlü  ve yenilmez gözüküyordu...

"... Denizatının başı, vücuduna dik açı ile yerleştirilmiştir. Başka hiçbir balıkta bu özelliğin bir eşine rastlamak mümkün değildir. Denizatları vücutları dik olarak yüzer, başlarını yukarı ve aşağı hareket ettirebilirler. Ancak başlarını iki yanlarına doğru hareket ettiremezler. " Bu satırları okuduğumda boğazımda bir şeylerin düğümlendiğini bu kez erken öleceğimi hissettim. Olamazdı , işte bu olamazdı, emindim beni görmüştü, beni görmek için başını kaldırıp bana bakıyordu. Arkadaşıma  öfke ile döndüm. bunu neden yaptın ? diye bağırdım.  
Arkadaşım bana " sana değer verdiğim ve üzülmeni istemediğim için ..." dedi.

Son satırları da kendimi alamadan okudum bir çırpıda
 
"... Bu canlıların en şaşırtıcı yönü ise erkeklerin tek eşli olma özelliği ve erkek denizatının doğum yapmasıdır. Erkek denizatı karnının alt kısmında, zırh tabakasının olmadığı bölgede, geniş bir keseye ve bunun üzerinde de yarığa benzer bir açıklığa sahiptir. Dişi, yumurtalarını doğrudan bu keseye yerleştirir. Erkek ise burada biriken yumurtaları döller. Yumurtaların bırakıldığı kesenin iç kısmındaki deri bir süre sonra sünger gibi olur ve yumurtaların beslenmelerinde önemli bir rol oynayan kan damarlarıyla dolar. 1 ya da 2 ay sonra denizatının kopyaları olan yavrular keseden çıkar." İşte bu satırlarda yazanlar doğruydu.

Kelebek üzgünce kitabı elinden bıraktı. Kurumuş ortancaların üzerine usulca kondu. O denizatı ve kelebeğin aşkını istemişti. imkansız aşkı istemişti.
                                                                                                                                                                                                            MAV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder